Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Enflasyonu yenerek, büyümeyi sürdürerek, devletimizi güçlendirerek çalışanlarımızın ve emeklilerimizin gelirlerini de artıracağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bugünkü Kabine Toplantımız ile ilgili değerlendirmelere geçmeden önce, son Kabine Toplantımızdan bu yana ülkemize ve milletimize hizmet yolunda gösterdiğimiz çabaları kısaca hatırlatmak istiyorum.
“BAE VE MISIR ZİYARETLERİMİZ OLDUKÇA VERİMLİ, SAMİMİ VE BAŞARILI GEÇTİ”
Şubat’ın 12’sinde yaptığımız önceki Kabinemizin hemen ardından Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’a gittik. Her iki ülkenin devlet başkanının davetine icabetle yaptığımız bu ziyaretlerimiz, hamdolsun, oldukça verimli, samimi ve başarılı geçti.
Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaretimizde Dubai’de düzenlenen ve onur konuğu olarak davet edildiğimiz Dünya Hükûmetler Zirvesi’ne katıldık. Bu vesileyle Devlet Başkanı Şeyh Muhammed’in yanı sıra zirveye iştirak eden diğer devlet ve hükûmet başkanlarıyla da görüşmelerimiz oldu.
Dubai ziyaretimizin ardından Kahire’ye intikal ederek Cumhurbaşkanı Sayın Sisi’yle ikili ve heyetlerimizin katılımıyla görüşmeler gerçekleştirdik. Burada da ticaret ve savunma başta olmak üzere ikili konularla birlikte özellikle Filistin meselesini etraflıca konuştuk.
Ayrıca, Gazze’deki katliamı durdurmak ve yardımların bölgeye sorunsuz ulaşmasını sağlamak amacıyla atabileceğimiz ortak adımları ele aldık. Gerek yaralılarımızın ülkemize sevkinde gerekse Gazze’ye gönderdiğimiz 37 bin tonu aşan insani yardım malzemesinin ulaştırılmasında Mısır’ın ciddi destekleri oldu. İnşallah, yarın Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı yine bu konuları istişare etmek üzere ülkemizde ağırlayacağız.
Mısır ziyaretimizin ardından Samsun ile başlayıp Ordu, Giresun, Rize ve Trabzon’la devam eden bir Karadeniz programı yaptık. Sağ olsun Karadeniz her zaman olduğu gibi bu ziyaretlerimizde de bizi kucakladı, muhabbetle bağrına bastı.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim İlham Aliyev kazandığı seçimin hemen ardından ilk resmî ziyaretini 19 Şubat’ta ülkemize gerçekleştirdi. Bu ziyarette hem kendisini tarihî seçim başarısından dolayı tebrik ettik hem de ikili ve bölgesel hususları gözden geçirme imkânı bulduk.
Ertesi gün Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hâkimleri Kura Töreni’ndeydik. Ülkemizi eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik üzerinde yükseltme sözümüzü yargı teşkilatımızı her alanda güçlendirerek tutmayı sürdürüyoruz. Kura töreninin ardından Arnavutluk Cumhurbaşkanı dostumuz Edi Rama’yı ve heyetini Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde ağırladık.
Seçim mitinglerimize 21 Şubat’ta Afyonkarahisar, 22 Şubat’ta Denizli, 23 Şubat’ta Balıkesir, 24 Şubat’ta Sakarya, 25 Şubat’ta Adana’yla devam ettik. Gittiğimiz her şehirde vatandaşlarımızın sevgisiyle, coşkusuyla, duasıyla karşılaşmış olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyoruz. Meydanları hınca hınç dolduran tüm kardeşlerime buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
İstanbul trafiği için yeni bir nefes olarak gördüğümüz Sirkeci-Kazlıçeşme raylı sistemi ve yaya odaklı yeni nesil ulaşım projesini 26 Şubat’ta hizmete açtık. Ardından Ankara’da Seçim İşleri Başkanlığımızın toplantısına katılarak dava ve yol arkadaşımızla 31 Mart hazırlıklarını değerlendirdik.
Miting maratonumuzu 27 Şubat’ta Manisa’yla, 28 Şubat’ta Kütahya’yla, 29 Şubat’ta Aydın’la sürdürdük. Kütahya’da ayrıca şehir hastanemizin ve NG Güral Seramik’in yeni fabrikalarının hizmete açılış törenlerine katıldık.
ANTALYA DİPLOMASİ FORUMU
Mart ayının ilk gününü artık dünyanın önemli uluslararası etkinliklerinden biri hâline dönüşen Antalya Diplomasi Forumu’na ayırdık. Bu sene 3’üncüsü düzenlenen Forumu’muza 148 ülkeden yaklaşık 4 bin 700 kişi katıldı. Forum kapsamında 11 devlet ve hükûmet başkanı ile bir araya geldik. Gerek Forum açılışındaki hitabımızda gerekse görüşmelerimizde ikili konularımızın yanı sıra en önemli gündem maddemiz Gazze ve Filistin’di. Türkiye’nin başarılarının dünyanın farklı köşelerinde ilgiyle karşılandığını Antalya Diplomasi Forumu vesilesiyle bir kez daha görmüş olduk.
“31 MART’IN BİR DEMOKRASİ ŞÖLENİ HAVASINDA GEÇMESİNİ SAĞLAMAKTA KARARLIYIZ”
Takip eden günlerde Antalya ve Muğla mitinglerimizle yine vatandaşlarımızla buluştuk. Ayrıca, Antalya’da şehir hastanemizi ve bağlantı yolunu hizmete açtık. Muğla Marmaris’te sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcileriyle bir araya geldik.
Aday tanıtımlarından başlayarak seçim gününe kadar yaklaşık 50 şehrimizle vatandaşlarımızla buluşmayı hedefliyoruz. Bu takvimin yaklaşık yarısını önümüzdeki haftalarda hayata geçireceğiz.
Bakanlılarımız ve kurumlarımız 31 Mart mahalli seçimlerinin huzur ve güven içinde gerçekleştirilmesi için gereken hazırlıkları yaptılar. Seçim takviminin en sağlıklı şekilde işletilmesi, yargıyla birlikte yürütme olarak bizim görevimizdir. Her seçim gibi 31 Mart’ın bir demokrasi şöleni havasında geçmesini sağlamakta kararlıyız. Seçim sonuçlarının şimdiden ülkemize, milletimize ve şehirlerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Diğer gelişmeler ne olursa olsun bizim hep zihnimizde ve kalbimizde en üst sıralarda tuttuğumuz değişmez gündem maddelerimiz var. Depremde yıkılan şehirlerimizin ayağa kaldırılması bunlardan biridir. Yerleşim yerlerimizi yıkıntılardan önemli ölçüde temizleyerek geçici barınma alanlarının standardını yükselterek hayatın normal ritmine kavuşması için çalışmayı sürdürüyoruz. Şimdiye kadar 46 bin konut ve köy evini hak sahiplerine teslim ettik. Nisan ayının başı itibarıyla bu rakamı 75 bine çıkarıyoruz. İnşallah, yılsonuna kadar da 200 bin konutu ve köy evini hak sahiplerine teslim edeceğiz. Kendi evini yapmak isteyenlere hibesi ve kredisiyle her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Amacımız, tek bir vatandaşımızın bile mağduriyetine meydan vermeden, hiç kimseye mahcup olmadan bu süreci suhuletle tamamlamaktır.
“TERÖRLE MÜCADELEYİ SINIRLARIMIZ İÇİNDE VE DIŞINDA KARARLILIKLA DEVAM ETTİRİYORUZ”
Bir diğer gündem konumuz terördür. Terörle mücadeleyi, sınırlarımız içinde ve dışında, önümüze çıkan engellere aldırmadan kararlılıkla devam ettiriyoruz. Irak sınırlarımızı güven altına alacak çemberi tamamlamak üzereyiz. İnşallah bu yaz Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturmuş olacağız.
Suriye sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenlik koridoru oluşturma irademiz bakidir. Daha önceki harekâtlarımızla bir kısmını zaten tesis ettiğimiz bu koridordaki boşlukları yeni adımlarla doldurmakta kararlıyız. Bölgedeki herkesi kendilerine de açıkça söylediğimiz bu güvenlik stratejimize saygılı olmaya davet ediyoruz. Aksi takdirde ortaya çıkacak gerilimlerin sebebi kendileri olacaktır. Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuracağı bir teröristanla dize getireceğini düşünenlere yeni kâbuslar yaşatacak hazırlıklarımız var. Ülkemizin ve milletimizin terörle mücadele hususundaki kararlığını hâlâ anlayamamış olanlara bu gerçeği kabul ettirene kadar şartları zorlamaktan geri durmayacağız. Bu hususta savunma sanayimizde yaptıklarımızın ihracat boyutunu biraz sonra sizlerle paylaşacağız.
Aynı şekilde gündemimizin öncelik sıralamasında en üst sıralarda yer alan ekonomiyle ilgili değerlendirmelerimizi de birazdan aktaracağız.
“TÜRKİYE, SADECE KENDİ SINIRLARINDAN İBARET BİR ÜLKE DEĞİLDİR”
Hep söylediğimiz gibi Türkiye, sadece kendi sınırlarından ibaret bir ülke değildir. Türkiye, Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Karadeniz’den Kuzey Afrika’ya, Ege’den Güney Asya’ya kadar çok daha büyük bir coğrafyanın kalbidir. Bu kalp hem bize güç sağlıyor hem de ora ile bağlantılı tüm dostlarımıza, kardeşlerimize umut veriyor. Şayet bir yerde bize ne şuradan, buradan diye bir ifade diye duyarsanız, bilin ki bunu söyleyen ya zır cahildir ya da gönüllü veya görevli bir beşinci bir kol elemanıdır.
Bizim sömürgemiz yok, hiç olmadı. Bizim karşılıksız gelir getirecek kaynaklarımız yok, hiç olmadı. Bizim bunların üzerine kurulu bir siyasi ve ekonomik düzenimiz yok, hiç olmadı. Peki, bizim neyimiz var? Binlerce yıllık devlet tecrübemiz var. İnsanlığı kendimize hayran bırakacak millî hasletlerimiz var. Alın teri ve azimle çalışma vasfımız var. Milletçe asırlara sari varlığımızın hiçbir döneminde dikensiz bir gül bahçesinde yürümedik. Sahip olduğumuz her şeyi dişimiz ve tırnağımızla kazıyarak gerektiğinde canımız ve kanımızla yoğurarak kazandık.
“TÜRKİYE, FİLİSTİN İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPMAKTADIR”
Özgürlüğümüzü bu şekilde elde ettik. Geleceğe güvenle bakabilmemizi sağlayan öz güvenimizi yine bu şekilde inşa ettik. Şimdi önümüzde çözüm bekleyen üç beş mesele var diye bu muhteşem mirasa sırtımızı mı döneceğiz? Birkaç yıl sabredeceğiz diye sahip olduklarımızdan vaz mı geçeceğiz? Daha çok mücadele etmemiz gerekiyor diye diz çökmemizi bekleyen emperyalistlere ve araçlarına teslim mi olacağız? Hayır, asla. Türk milleti en zor şartlarda bile istiklaline sahip çıkmış, en meşakkatli yolları aşmış, en ihtimal verilmeyen zaferleri kazanmış özellikli bir millettir. Bugün de öyle yapacağız. İşte etrafımızda yaşananları görüyorsunuz. Azerbaycanlı kardeşlerimizin uzun bir mücadelenin ardından hem işgal edilen topraklarını hem Karabağ’ı nasıl özgür hâle getirdiklerini hep beraber şahit olduk. Kuzeyimizdeki Rusya Ukrayna Savaşını tahrikler ve zafiyetler zincirinin sonucu olarak nasıl başladığını, bugüne nasıl geldiğini ve nereye gittiğini hep birlikte takip ediyoruz. Suriye’nin gözlerimizin önünde nasıl parçalanmaya çalışıldığını, hangi sinsi niyetlerin sahası hâline getirildiğini gayet iyi biliyoruz. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliama kimlerin yol verdiği, destek sağladığı, seyirci kaldığı, hatta içten içe sevindiği açıkça ortadadır. Türkiye olarak diplomatik girişimlerimizle, insani yardımlarımızla, samimi haykırışlarımızla Gazzeli kardeşlerimize destek olmaya çalışıyoruz.
Şunu çok açık ve net ifade etmek isterim ki: Türkiye Gazze ve Filistin için elinden geleni yapmaktadır, yapmaya da devam edecektir. Ancak sorunun çözümü uluslararası düzeyde etkin ve kararlı bir anlayış birliğinin sağlanmasından geçiyor. Bilhassa İslam âleminin tıpkı bir duvarın tuğlaları gibi yekvücut olmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Bu vahşete engel olması gereken uluslararası kurumların nasıl felç edildiğini, vahşeti sadece duyurmak isteyenlerin bile nasıl baskılandığını, faşizm azgınlığının nasıl sınır tanımaz hâle geldiğini anlatmaya gerek bile yok.
Gazze’de temeli atılacak ilk Yahudi yerleşim binası tek başına bu vahşetin sebebinin başka hiçbir şey değil sadece hırsızlık, ahlaksızlık, onursuzluk olduğunu göstermeye yetecektir. Filistin topraklarında İkinci Dünya Savaşı’ndan beri süren sistematik gasp eylemlerini meşrulaştıran hiçbir ülkenin ve halkın geleceği güvende olmayacaktır. Bugün Filistinliler için reva gördükleri cinayet ve hırsızlık eylemleri yarın kendilerine uygulandığında bu ülkelerin ve halkların kimseden yardım isteyecek yüzleri bile kalmayacaktır. Acı ama gerçek olan bu tespitin amacı kimseyi tehdit etmek değil, sadece gelecekte neler yaşanacağını hatırlatmaktır.
Türkiye ve Türk milleti olarak siyasetimizle, ekonomimizle, savunma sanayimizle, ordumuzla, sosyal yapımızla ve kurumlarımızla güçlü olmazsak bizim başımıza gelecek olan da budur. Günübirlik sıkıntıların heyecanına kapılıp ülkemizin verdiği bu büyük mücadeleyi görmezden gelmek demek ülkeyi işte böyle bir girdabın içine atmak demektir.
Geçtiğimiz 21 yılda her alanda çok mesafe katettik ama henüz gerçekten kendimizi rahat ve güvende hissedeceğimiz yerde değiliz. Başlattığımız projelerin sonuçlanması ve onları takip edecek programların hayata geçmesi için biraz daha vakte ihtiyacımız var, inşallah o günlere de hep birlikte göreceğiz.
“2024 YILININ İLK İKİ AYINDA SAVUNMA VE HAVACILIK SEKTÖRÜNDE 633 MİLYON DOLARLIK İHRACAT RAKAMIYLA YENİ BİR REKOR KIRDIK”
Önceki hafta ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştiren 5. nesil savaş uçağımızı KAAN vesilesiyle savunma sanayinde geldiğimiz yer ülkemizde ve dünyada epeyce konuşuldu. KAAN başta olmak üzere savunma sanayi hamlelerimiz Antalya Diplomasi Forumu’nda da muhataplarımızın gündemindeydi. Bugün bu başarı hikâyesinin ihracatımıza olan etkisi üzerinde durmak istiyorum.
Bilindiği gibi savunma sanayinde son 21 yılda büyük aşamalar kaydeden Türkiye bu sayede sektörde yüzde 20’lerde olan yerlilik oranını yüzde 80’lerin üzerine taşımıştır. Öyle ki 850’yi aşkın yerli savunma sanayi projesi ve 90 milyar dolarlık proje büyüklüğüyle bu alanda kendi kendine yeterliliği en yüksek ülkelerden biri hâline geldi. Sadece bununla kalmadık sahip olduğumuz yüksek teknoloji ürünlerini dost ve müttefik ülkelerle de paylaşarak savunma ihracatımızı 10 yılda yaklaşık 4,5 kat artırdık.
Geçtiğimiz yıl dünyanın 185 ayrı ülkesine 230 çeşit savunma sanayi ürünü satarak 5,5 milyar dolarlık ihracat yaptık. Sahip olduğumuz kara, deniz, hava savunma platformlarıyla kardeş ülkelerin ordularının ihtiyaçlarına cevap vererek Türkiye’nin bölgesel ve küresel gücüne katkıda bulunduk. Savunma sanayi üretimimizi deprem bölgesine de yayarak hem bu alandaki gücümüzün artmasını sağlamayı hem de şehirlerimizin hızla ayağa kalkmasına destek olmayı amaçlıyoruz. Savunma sanayi ihracatında dünyadaki yerimize baktığımızda karşımıza çıkan fotoğraf şu şekildedir. TB-2 Akıncı, ANKA ve Aksungur silahlı insansız hava araçlarımız ile SİHA teknolojisinde dünyada ilk üç ülkesi arasında SİHA ihracat liginde zirvesinde yer alıyoruz. Bugüne kadar 50 ülkeyle 770 adet insansız hava aracı için sözleşme imzaladık. Sadece geçtiğimiz yılın İHA ihracat tutarı 1,8 milyar dolardır. 2024 yılının ilk iki ayında savunma ve havacılık sektöründe 633 milyon dolarlık ihracat rakamıyla yeni bir rekor kırdık.
Kara araçlarında bir dünya markasına dönüşen savunma sanayiimiz, her kıtadan 40 ayrı ülkeye yaklaşık 4 bin 500 adet 4×4, 6×6 ve 8×8 taktik tekerlekli araç ihracatı yapıyoruz. Geçtiğimiz yıl kara araçları ihracatımız 500 milyon doları buldu. Mühimmat ve füze sistemlerinin her çeşidinde, tasarımda, geliştirilmesinde ve üretiminde ilk sıralarda yer alıyoruz. Deniz araçlarında kendi korvetini, kendi Anadolu Gemisi’ni üreten Türkiye bu gemileri kendi radarlarıyla, sensörleriyle, muhabere sistemleriyle, füzeleriyle ve torpidolarıyla donatıyor. Şirketlerimiz iki ülkeyle altı adet korvet inşası için sözleşme imzalayarak ihracat yolunda hızlı bir giriş yaptı. Ayrıca ürettiğimiz tank çıkarma gemisi, havuzlu çıkarma gemisi, karakol botları, hızlı müdahale botları ve lojistik destek gemisi gibi deniz platformlarından 10 ülkeye 140 adet ihracat gerçekleştirdik.
Yerli tasarım ve üretimimiz ATAK Taarruz Helikopterlerimizden Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterindekiler yanında, Uzak Doğu ve Afrika ülkelerine sekiz adet de ihraç ettik. Türkiye’nin ilk insanlı eğitim ve yakın taarruz uçağı olan Hürkuş’un beş adedi hâlen iki ayrı ülkenin hava kuvvetleri tarafından kullanıyor.
Kara araçlarındaki başarımızı, bunlara entegre edilen uzaktan komutalı silah sistemleri ihracatında da yakalamaya başladık. Kendi ürettiğimiz araçlar yanında yabancı menşeili araçlarda da bizim silah kulelerimiz tercih ediliyor. Bugüne kadar 24 ülkeye yaklaşık bin 200 adet silah kulesi satışı yaptık. Son dönemde yaşanan asimetrik savaşların vazgeçilmez unsuru olan Kamikaze İHA’lar da talep gören ürünlerimiz arasındadır. Hâlihazırda şirketlerimiz vasıtasıyla 11 ülkeye bin 500 adet Kamikaze Dron ihracatı gerçekleştirdik. Hafif silah ve tabanca üretiminde de önemli bir marka hâline geldik.
Bugün dünyanın 111 ayrı ülkesinde hafif silahlarımız ve tabancalarımız kullanılıyor. Yüksek teknoloji içeren radar sistemlerinin tasarımı ve üretimi konusunda Türkiye, 10 ülkeye yaptığı 40 adet ihracatla dünyadaki ilk üç ülke arasında yer alıyor. Henüz çalışmaları süren projelerimize de çok büyük ilgi var. 21 Şubat’ta ilk uçuşunu yapan KAAN’ımızın bizimle birlikte pek çok ülkede yol açtığı heyecanı, ilgiyi, umudu hep birlikte gördük. Bir başka ifadeyle, ülkemizin tasarımını ve üretimini tamamlayıp hizmete aldığı her ürünün müşterisi zaten hazır. Yeter ki biz sabırla, azimle, dikkatle, kararlılıkla çalışarak projelerimizi birer birer sonuçlandıralım.
“BİZ ARTIK SADECE TÜRKİYE’NİN NEYE İHTİYACI OLDUĞUNA, HANGİ ADIMLARI ATMASI GEREKTİĞİNE BAKIYORUZ”
Bölgesel ve küresel krizlerin yaygınlaştığı, çatışmaların derinleştiği, tehditlerin arttığı bir dönemde Türkiye için bu tablo zaten çok önemlidir. Biz gerçekten ihtiyacımız olduğunda müttefikimiz dediğimiz kurumların ve ülkelerin yanımızda olmayacağını son 10 yılda defalarca tecrübe ettik. Suriye sınırlarımız terör örgütleri tarafından roketlerle tehdit edildiğinde bize yardım etmek bir yana, ülkemizdeki mevcut hava savunma sistemlerini söküp götürenler oldu. Türkiye’ye parasıyla satmadıkları silahları ve mühimmatları terör örgütlerine bilabedel dağıtanları, bunların bize karşı kullanılmasına göz yumanları da unutmadık, unutmuyoruz. İşte bunun için diyoruz ki; biz artık kimin ne dediğine, kimin ne istediğine bakmıyoruz. Biz artık sadece Türkiye’nin neye ihtiyacı olduğuna, hangi adımları atması gerektiğine bakıyoruz.
Türkiye, bugünüyle birlikte geleceğini de şekillendirecek tarihî bir ekonomik dönüşümden geçiyor. Açıklanan her veri ekonomimizin güçlü temeller üzerinde yükseldiğine işaret ediyor. Geçtiğimiz yıl maruz kaldığımız asrın felaketi 6 Şubat depremlerine ve seçime rağmen ekonomimiz yüzde 4,5 gibi dünyada eşine az rastlanır bir oranla büyümeyi sürdürdü.
“TÜRKİYE, KISA VADELİ KAZANIMLAR YERİNE UZUN VADELİ, KALICI REFAH ARTIŞLARINA ODAKLANARAK YOLUNA DEVAM EDECEKTİR”
Dünya ortalamasının 1,5 katına tekabül eden bu büyüme oranı, yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen ekonomimizin direncini ve dinamizmini ispatlıyor. Büyümenin yaklaşık yarısının yatırımlardan kaynaklanması ayrıca önemlidir. Millî gelirimizin 1,1 trilyon doların ve kişi başına millî gelirimizin 13 bin doların üzerine çıkması fevkalade sevindirici bir gelişmedir. Satın alma paritesine göre dünyanın en büyük 11. ekonomisi hâline gelen Türkiye, kısa vadeli kazanımlar yerine uzun vadeli, kalıcı refah artışlarına odaklanarak yoluna devam edecektir. İktidarları döneminde her yıl ortalama 700 bin istihdam artışı sağlamış bir yönetimiz. İstihdamdaki başarı hikâyemizi geçtiğimiz yıl 855 bin yeni istihdam artışıyla sürdürdük.
İşsizlik oranını yüzde 9,4 ile son 10 yılın en düşük seviyesini ifade eden tek haneli rakamlara düşürdük. Hatta bu oran 2023 yılının Aralık ayında yüzde 8,8 olarak gerçekleşti. Enflasyonla mücadelemizde ise henüz istediğimiz yere gelmedik, ama kararlıyız. Daha önce ülkemizi enflasyondan nasıl kurtardıysak inşallah bu defa da aynı başarıyı sergileyeceğiz. Enflasyon beklentilerinin giderek düşmesi mücadelemize olan inancın işaretidir. Aynı şekilde cari açıktaki düşüş de sürüyor. Bu yılın ilk iki ayında cari dengede 13 milyar doların üzerinde iyileşme sağladık. Yenilenebilir enerji yatırımlarımız ve yüksek teknolojiye dayalı üretimler arttıkça cari açık gerileyecektir. Küresel enerji noktasında fiyatlardaki gerileme de bu mücadelemize destek oluyor.
Turizm gelirlerimiz her yıl rekor kırıyor. Geçtiğimiz yılı 54,5 milyar dolarla kapattığımız turizmde bu yılki hedefimiz 60 milyar dolardır. Tabii tüm bu programları uygularken hep yaptığımız gibi, mali disiplinden asla taviz vermiyoruz. Kalıcı fiyat istikrarını sağlayacak, yapısal dönüşümü hızlandıracak, afetlere karşı güvenli şehirler oluşturma çabalarımıza kaynak oluşturacak bir anlayışla maliye politikalarımızı yönetmeye devam edeceğiz.
Ülkemizin risk priminin düşmesi, borçlanma maliyetlerimizin azalması, yatırımcıların ilgisinin artması, derecelendirme kuruluşlarının notlarının olumluya dönmesi, yaklaşık 132 milyar dolarlık döviz rezervine sahip olmamız ekonomi programımızın doğru yolda ilerlediğini gösteriyor. Bu vesileyle şu hususun altını bir kez daha çizmek isterim: Cumhuriyet tarihimizin en büyük demokrasi ve kalkınma adımlarını atarken en olumlu gelişmeleri çalışanlarımızın, emeklilerimizin, dezavantajlı kesimlerin hayatlarıyla, evet, gerçekleştirdik. En düşük emekli maaşını 66 liradan 10 bin liraya, nereden nereye? Asgari ücreti 184 liradan 17 bin liraya, engelli maaşını 25 liradan yaklaşık 4 bin liraya çıkarmış, her alanda milletimizin refah seviyesini katlayarak yükseltmiş bir hükûmet olarak çalışanlarımızın ve emeklilerimizin bugünkü sıkıntılarına gözlerimizi kapamamız mümkün mü?
Elbette yaşanan sıkıntıların farkındayız. Geçtiğimiz günlerde emekli maaşlarına şu kadar zam yapacağız diyen muhalefetin nasıl boş konuştuğunu örnekleriyle anlattım. Sözü edilen artışları ülkenin tüm yatırımlarını durdursak, eğitim veya sağlık harcamalarının tamamını buraya aktarsak, kamu görevlilerine maaş vermesek bile karşılayamıyoruz. Bu demek değil ki çalışanlarımızı ve emeklilerimizi hayat pahalılığının pençesine terk edeceğiz. Tam tersine enflasyonu yenerek, büyümeyi sürdürerek, millî gelirimizi arttırarak, devletimizi güçlendirerek, her meselemizi çözdüğümüz gibi, çalışanlarımızın ve emeklilerimizin gelirlerini de arttıracağız.
Türkiye Yüzyılı’nın emektarları başta olmak üzere hiçbir insanımızı darda bırakmayacak, göz göre göre sıkıntı çekmesine müsaade etmeyeceğiz. Milletimizden bize güvenmeyi, inanmayı sürdürmesini, destek ve dualarını bizden esirgememesini özellikle istirham ediyorum. Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi, dayanışmamızı daim eylesin diyorum. Toplantımızın ve aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.”